Sessiz Zirveler, Kanlı Geceler Gazze'nin Çığlığı ve Ümmetin İmtihanı
İki yıldır kan, gözyaşı ve yıkıntılarla çevrelenen Gazze'nin feryadı, sadece işitmek isteyen kulaklara değil, her bir vicdana hitap ediyor. 21. yüzyılın en büyük insanlık suçu, İsrail'in eliyle, dünyanın gözleri önünde işleniyor. Kadınların, çocukların, yaşlıların cesetleri enkazlardan çıkarılıyor; ama uluslararası toplantıların salonlarında hâlâ "kınama" cümlelerinden öteye geçemeyen nutuklar yankılanıyor. Bugün Gazze'de ölen her masum, aslında ümmetin sessizliğinde bir kez daha ölüyor.
Çünkü Rabbimiz Kur'an'da apaçık buyuruyor: "Kim haksız yere bir canı öldürürse, bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibi olur." (Maide, 32)
Peki biz neredeyiz?
Bu ayet semalarda yankılanırken, Gazze'nin çocukları göğe doğru açtıkları elleriyle hangi ümmete dua edecekler? Fotoğraf çektiren liderlere mi? Koltuklarına dönerken unutan kalplere mi? Yoksa sadece gözyaşında samimiyet arayan halklara mı?
Gazze'nin üzerine yağan bombalar, sadece betonları yıkmıyor; ümmetin vicdanını da paramparça ediyor. Fakat ne hazindir ki, toplanan zirveler, yapılan açıklamalar, verilen demeçler hep aynı döngüde sürüyor: "Toplan, kına ve dağıl…" Oysa Malezya Başbakanı Enver İbrahim'in tarihe kazınan sözü bir hakikati hatırlattı: "Kınamalar füzeleri durdurmuyor." Evet, durdurmuyor. Çünkü İsrail tanklarını, uçaklarını, füzelerini kınama metinleriyle değil, imanla, iradeyle, kararlılıkla ve fiili adımlarla durdurmak mümkündür. Tarih boyunca ümmet, zulme boyun eğmediğinde zaferi Rabbinden görmüştür. Hendek'te, Bedir'de, Kudüs'te, Çanakkale'de bu böyledir. Ama bugün ne görüyoruz? Kimi İslam ülkeleri hâlâ İsrail'le ticaret yapıyor, hâlâ el sıkışıyor, hâlâ diplomatik bağlarını koparmıyor. Bu, sadece Gazze'nin değil; ümmetin ahlaki ve imani duruşunun sorgulanması gereken bir utanç vesikasıdır.
Her yeni saldırıyla birlikte Gazze'de can veren çocukların sayısı artarken, biz hâlâ "uluslararası toplumu göreve çağırmak" gibi kuru cümlelerle avutuluyoruz. Oysa o uluslararası toplum dediğimiz mekanizma, yıllardır mazlumun kanı üzerinden siyaset yapan bir çarktan ibaret.
Ey Müslümanlar! Suskunluğunuz, bombalardan daha ağır bir yük bırakıyor bu mazlumların yüreğine. Çünkü zulme rıza, zulmün bir parçası olmaktır. Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor: "Kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. İşte bu imanın en zayıf derecesidir." Biz neredeyiz? Kalbimizdeki buğzu dahi kaybetmişsek, bu sadece Gazze'nin değil, imanımızın da kaybı değil midir?
Bugün yapılması gereken bellidir. Dua ile birlikte amel edilmelidir. Dua, müminin silahıdır; ama dua, amelle birleşmedikçe kuru bir temenniden öteye geçmez. Gazze için yapılan dualar, yardımla, dayanışmayla, bilinçlenmeyle desteklenmelidir. İnsani yardım seferberliği başlatılmalı, zekât, sadaka ve gönüllü yardımlar, sadece açlığı değil, ümmetin birlik ruhunu da beslemelidir. Her ev, her cami, her dernek bir yardım üssüne dönüşmelidir. Hakikatin duyurulması da görevimizdir. Medyada, sosyal mecralarda, sokakta, okulda… Nerede olursak olalım Gazze'nin sesi olmak boynumuzun borcudur. Mazlumun sesini kısmaya çalışan propagandaya karşı, hakkı haykırmak her müminin görevidir. Hukukun ve adaletin izlenmesi için de gayret edilmelidir. Uluslararası mahkemelerde, hukuk platformlarında zulmün hesabının sorulması için baskı oluşturmak, ümmetin kolektif görevidir. Adaletin sesi sadece mahkemelerde değil, sokaklarda ve kalplerde yankılanmalıdır.
Ey ümmetin evlatları! Bugün Gazze'nin çocukları bize bakıyor. Onların gözlerindeki sessiz çığlık, bütün hutbelerden daha gür bir uyarıdır. Onların bakışları bize şunu söylüyor: "Biz kanla sınanıyoruz, siz imanla sınanıyorsunuz." Öyleyse susmayın. Suskunluk, suç ortaklığıdır. Suskunluk, mazluma ihanet, zalime ise cesaret kazandırır. Zirvelerde toplanıp hatıra fotoğrafı çekenlerin ötesinde, asıl zirve kalplerimizde kurulmalı. O zirvede iman, merhamet, cesaret ve adalet söz almalı. Gazze'nin yaralarını sarmak için elimizi taşın altına koymadıkça, sadece "kınamak"la yetindikçe, tarih bize de soracak: "On binlerce çocuk ölürken siz ne yaptınız?"
Gazze'nin çığlığı sadece bir coğrafyanın değil; ümmetin vicdanının imtihanıdır. Ve bu imtihanın sorusu çok nettir: Mazlumdan yana mısınız, yoksa zalimin yanında suskun mu kalacaksınız? Kınamak kolaydır. Fotoğraf çektirmek kolaydır. Fakat iman, kolay olanla değil; zor olanla sınanır. Gazze'nin enkazından yükselen feryat, bizden sadece gözyaşı değil; cesaret, fedakârlık ve samimiyet bekliyor. Unutmayalım: Sessizliğin bedeli, sadece Gazze'nin değil, ümmetin de kaybı olacaktır. Ve o gün geldiğinde, vicdanlarımız bizi bağışlamayacaktır.
Selam ve Dua İle
Zübeyt BOZKURT
0 Yorumlar